1. Bu Kitabı Neden Yazdım?
Her yazarın bir başlangıç hikâyesi vardır. Benimki, her şeyin “gerçekten yaşanmış olabileceği” ihtimaliyle başladı.
Uzun zamandır gördüğüm rüyalar vardı. Tekrarlayan, mekânları ve insanları neredeyse tanıdık gelen rüyalar. Bunlar bana yazma ihtiyacı hissettirdi. Bir süre sonra fark ettim ki yazdıklarım bir kurgu değil, geçmişin gölgelerinden gelen bir çağrı gibiydi.
“Öldüğümü Hissediyorum – Sizce Mutlu Muyum?” sadece bir roman değil. Aynı zamanda içsel bir yüzleşme, ruhun geçmişle buluşması ve belki de kendini affetme hikâyesi. Yazarken sadece bir karakterin değil, kendi içimde bir parçanın da izini sürdüm.
2. Rüyalar ve Geçmiş Yaşamlar: Gerçekten Bağlantılı mı?
Rüyalar, zihnimizin bize anlattığı gizli hikâyelerdir. Ama bazı rüyalar vardır ki, onları gördüğünüzde uyanmak istemezsiniz — çünkü orada bir anlam, bir bağlantı hissedersiniz.
Kitabımda rüyalar, başkarakterin iç dünyasına açılan kapılar haline geliyor. Bilinçaltının bize geçmiş yaşamlarımızı fısıldadığına dair bazı psikolojik ve spiritüel yaklaşımlar, uzun süredir ilgimi çekiyor. Rüyalarla gelen tarihsel detaylar, tanımadığınız ama tanıdığınızdan emin olduğunuz yüzler…
Ben rüyaların sadece “gece manzarası” olduğuna inanmıyorum. Bazıları bize ait olmayan ama içimizde yaşayan anılar olabilir.
3. Leningrad Kuşatması’nı Bir Romanın Temeli Olarak Seçmek
Neden Leningrad? Neden o kadar uzak, acılı ve tarihi bir şehir?
Belki de cevap çok basit: Çünkü orası hiç bilmediğim halde çok tanıdık geldi.
Leningrad Kuşatması (şimdiki adıyla St. Petersburg), tarihin en uzun ve en trajik kuşatmalarından biri. Açlık, ölüm, direniş… Bu şehirde geçen olaylar, romanımın karakterinde yankı buldu. Yazarken kendimi zaman zaman o şehirde dolaşırken buldum. Sokakları, duvarlardaki kurşun izlerini, isimsiz mezar taşlarını…
Tarihle ruhsal boyutun kesiştiği bir anlatı yaratmak istedim. Gerçeklik ve hayal arasında, tarihsel travmalarla kişisel travmalar arasındaki köprüyü kurmak…
4. Yazar Olmak mı, Hatırlayan Biri mi?
Bana sıkça “Yazar olmaya nasıl karar verdin?” diye soruluyor. Cevabım şu:
Belki ben yazar olmadım, sadece hatırlayan biriyim.
Yazma süreci benim için bir yaratım değil, bir geri dönüş gibiydi. Sanki kelimeler benim elimle değil, içimdeki başka bir benlikle yazıldı. Kitaptaki olaylar bana ait değilmiş gibi başlasa da, zamanla onların bana ait olduğunu kabul etmek zorunda kaldım.
Yazar olmak, bazen sadece duyan, hisseden ve aktaran biri olmaktır. Ben de sadece hikâyeyi “dinledim” ve yazıya döktüm.
5. Bir Arama Kurtarma Gönüllüsü Olarak İnsan Hayatına Bakışım
Yıllardır gönüllü olarak arama kurtarma çalışmalarında yer alıyorum. Bu görev insana şunu çok net hissettiriyor: Hayatın ne kadar kırılgan olduğu.
Bir cana ulaşmak, enkaz altından bir nefese dokunmak… Bunlar sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da insanı dönüştüren deneyimler. Her kayıp bedenin ardında bir hayat, bir hikâye ve tamamlanmamış duygular olduğunu gördüm.
Belki de bu yüzden, bir insanın geçmişiyle barışması ya da ruhunun yarım kalmış bir yaşamı tamamlaması temasını yazmak bana bu kadar yakın geldi.
Romanım, yalnızca bir hikâye değil; aynı zamanda yaşamın anlamına, ölümün ötesine ve “tamamlanma” arzusuna dair bir arayış.